Sektörün pelerinsiz kahramanları?

Sertac Gezici
4 min readDec 30, 2020

“Beyaz Yaka’ların Siyah Gömlekleri”

Sektörün Pelerinsiz Kahramanları?

Yani başlık çok iddialı görünebilir. Bence de iddialı oldu ama başka türlü de tanımlamak istemedim bizi. Sizi. Bilmiyorum. Kahramanlık göreceli bir kavram. Biri hiçbir şey yapmadan sizin kahramanınız olabilir ya da başka biri çok kahramanlık yapar ve sizin hiçbir şeyiniz olmayabilir.

Neyse edebiyatı bilenlere bırakıyorum ve konuma geçiş yapıyorum.

Büyük markaların kendi içlerindeki tasarımcıları saymazsak, piyasada tasarım ekibine sahip bir çok farklı şirket var. Medya planlama ajansları, reklam ajansları, direkt tasarım ajansları, mobil oyun şirketleri hatta matbaalar vs. Eğer siz de bunlardan birinde yer alan bir tasarımcıysanız, bahsettiğim hikayeyi aslında çok iyi biliyorsunuz. Arkanıza yaslanın ve diğerlerinin homurdanışlarını dinleyiniz :)

Elbete her toplulukta olduğu gibi şirketlerde de belli bölümler ve belli takımsal yapılar vardır. Şirketler; satış ekibi, marketing ekibi, tasarım ekibi, yazılım ekibi vs gibi bir çok ekipten oluşurlar. Görünürde ya da patronunuzun söylediğine göre bu bölümlerin hepsi eşittir. Aynı göreve hizmet ederler.
-Patronu ve şirketi zengin ederken kendilerine de ufaktan bir şeyler katmaya... Pardon bu değil- Aynı göreve hizmet ederler. Verilen hizmetin sorunsuz şekilde müşteriye ulaşmasına. Yani bir üretim bandı düşünün. Bu bandın kenarlarında takımlar olur biri yontar, biri cilasını yapar, biri etiketini basar, biri kutular, biri dağıtır. Evet, görünürde eşit görünüyor. Peki ben yapıyı size daha net aktarsam? He? Ne dersiniz?

Ajanslarda takım yapıları şu şekildedir:
Patron.
Satış ekibi. Sonra da diğerleri.
Aynen. Farketmemiş olamazsınız değil mi? Para ordan geliyor ya hani:) Ondan işte satışçıların arabası vardır. İlk telefon onlara verilir mesela. Sodexo’ları müşterilere Gina’da yemek ısmarlamaları için şişkindir. Şirket hattı ve benzini kullanırlar. Aaa farketmemişsiniz. Ya hadi ödül törenlerinde sahneye onlar çıkıyor ya. Neyse bu ödül töreni mevzusuna çok tutuğum. Ona ayrı bi yazım var. Bir sonrakini bekleyin.

Elbette diğerleri de kendi içlerinde sınıflara ayrılır. Onlara çok girmeyeceğim ama bilin bakalım bu “eşit” yapının en altında kimler var :)
Tasarımcılar ve yazılımcılar.

Nedendir bilinmez ama tasarımcılar ve yazılımcılar, herkesin işçisidir. Belki de diğer takımlar onlardan bir şey talep etmeyi, onlara emretmekle “iş vermekle” karıştırdığı için olabilir. Sonuçta bir tasarımcı bir satış ekibine “bunu neden satamadınız o kadar uğraştık” diyemez. Ama satış ekibi, marketing ekibi, hatta IK, muhasebe tasarımcılara ve yazılımcılara “ bunu yapamadınız o yüzden satamadık” der. Bunun bedeli de diğerlerine nazaran biraz ağırdır yani.

Ancak kendim de bir ekip oluştururken şunu farkettim. Bizim tasarım ekibi ya da yazılım ekipleri; özel üniversitede %25 bursla okuyup mezun olmuş, 6 ay Erasmus’la bir orta avrupa ülkesinde ingilizce öğrenmiş ama başka da hiçbir şeyi olmayan kişilerden oluşamıyor mesela. Bizde baya program bilmesi gerekiyor. Hem de öyle 15 günde öğrendiği şeylerden değil. Hatta bir de o programda baya da iş yapması gerekiyor ki bir portfolio’su olsun. Yani öyle kafana göre birini alamıyorsun çoğu ekip gibi. Şimdi tek tek ekip ismi verip rencide etmek istemiyorum :) Bu arada satışçı arkadaşlarıma da çok salladım gibi görünmesin. Orada da ekip kurmak zor. Argo olacak ama işin piçi olman lazım. O masada içeceksin. O kişiyi tanıyacaksın. Gerekirse kendinden vereceksin ve o işi satacaksın. Sanırım sektörde tek yapamayacağım iş bu hatta benim haklarını da verelim.

Neyse, hadi buldun yetenekli tasarımcılar ekibi kurdun. Abi tasarımcı insanlar da öyle normal insan olmuyor ki. Her kafadan başka ses çıkıyor. Sonuçta tasarlamak biraz deli işi. Öyle 5 tane yeni mezun yönetmeye benzemiyor bu iş. Hadi yönettin. Sistemi kurdun takır takır işliyor. Şirketin her yerindesin. Marketing ekibi bir şey ister şirketin yüzü olursun, IK bir şey ister şirketin kimliği olursun. Yeri gelir müdürün çoğunun “babyshower” görselini tasarlar, yeri gelir şoför Bahattin abiye davetiye tasarlarsın. “Asset”siz, fikirsiz onlarca- yüzlerce tasarım yaparsın. Ama en önemlisi bazen öyle bir şey yaparsın ki sadece şirketin değil sektörün seyrini değiştirsin. Ama ne olursa olsun hep arkada kalırsın. Gizli bir kahraman gibi.

Şöyle bir anıyla bitirmek istiyorum izninizle,
Bir romantik-komedi filminden bir sahne hatırlıyorum. Bir toplantı odası. Marka orada. Ekipler orada. Bir de tasarımın başındaki abla var. Bir stajyer ekrandan sunum yapıyor. Marka yetkileri ayağa kalkıyor ve tasarımcıya dönerek, alkışlar eşliğinde “Tam istediğimiz gibi Duygu hanım! Harika tasarımlar yapmışsınız elinize sağlık” diyor. Sonra Duygu hanım muhteşem villasına dönüyor.. Romantik değil ama Komik hiç değildi. Çünkü bir nebze bile gerçeği yansıtmıyordu. Birincisi bu toplantılara tasarımcılar davet edilmez :) Zorla gittiğim marka toplantılarında sözün bana verildiğini de hiç görmedim açıkcası. Yani o villayı biraz zor alırsınız arkadaşlar. Bir tasarımcı ya da yazılımcıysanız o vitrinde görünmeniz çok zordur. Siz ne kadar fikri bulsanız da, kamerayı kursanız da, metinleri yazsanız ve hatta 1 saatte montajlasanız da o “teşekkür” hep kameranın önündekine gidecektir.

Siz hiç bir ödül töreninde projeyi tasarlayan tasarımcıyı takdim ettiklerini gördünüz mü? Aşçısından, uşağına herkes sahneye çıkar ödül bir yere gider ve havada toz olur. Gerçi “ödül törenleri” ne kadar gerçeği yansıtıyor. O ödül gerçekten o kadar da değerli mi? Hadi bunu da bir sonraki yazıda konuşalım.

SG.

--

--